YAŞAM TARZIMIZA, NAFAKAMIZA, EŞİTLİĞİ KORUYAN YASALARA DOKUNMA

11 Şubat 2022, Cuma

EŞİK Platformu gönüllüleri olarak, bugün TBMM’de ana muhalefet partisi yetkililerini ziyaret ettikten sonra, hükümetin Medeni Yasa’da yapmak istediği değişikliklere dair görüşlerimizi Meclis kürsüsünden açıkladık. Söz konusu taslak, Medeni Yasa’nın bütününü, laiklik ilkesini ve kadınların kazanılmış haklarını parça parça ortadan kaldırmaya yönelik maddeler içeriyor. Bu konuda tüm siyasetçileri ve kamuoyunu bilgilendirmeyi tarihi bir sorumluluk olarak görüyor, herkesten aynı sorumlulukla hareket etmesini bekliyoruz. Kadınların dosyalar dolusu nafaka mağduriyeti hikayesini medyada anlatmıyor olmaları, sandık başına gittiklerinde bu konuda kimin ne yaptığını unutacakları anlamına gelmiyor. Medeni Yasa ile ilgili sözüm ona “reform” paketi, nafaka hakkının sınırlandırılması dışında, eşitlik aleyhine vahim iki başlık daha içeriyor: Aile arabuluculuğu ve boşanmanın kolaylaştırılması. Özgür, eşit ve asgari demokratik müzakere koşulları sağlanıncaya kadar; YASALARA, ANAYASAYA, MEDENİ YASA’YA ve NAFAKA HAKKIMA DOKUNMA; UYGULA diyoruz. Herkesi bu çağrımıza kulak vermeye çağırıyoruz.

Açıklamamızın satırbaşları

Aile arabuluculuğu: Kadın erkek eşitsizliğinin bu kadar büyük olduğu, kadınların eğitim ve istihdama katılım konusunda büyük engellerle karşılaştığı ülkemizde, aile arabuluculuğu baştan eşitsiz bir ilişki üzerinden başlayacaktır. Arabuluculuk sürecinde kadınların can güvenliği büyük bir risk altında olacaktır. Ayrıca bu adım, aile hukukunun özelleştirilmesi sonucunu doğuracak, çok hukukluluğun önünü açacak, hukuk devleti ve laiklik ilkesini aşındıracaktır.

Boşanmanın kolaylaştırılması: Boşanma, bir dilekçeyle “hızlıca” gerçekleştikten sonra; nafaka, mal paylaşımı ve tazminat gibi taleplere ilişkin ayrı dava açılsın demek, bunları boşanma davasından ayırmak kadınların bu ekonomik haklarını elde etmelerini bile isteye zorlaştırmaktır. Erkekler için boşanma kolaylaştırılmaya, kadınlar içinse imkânsız hale getirilmeye çalışılıyor. Ayrıca yargının yavaş işlemesi gibi yılların yapısal sorununun faturası kadınlara ödetilmeye çalışılıyor.

Nafaka hakkının süreye bağlanarak sınırlandırılması

  • Süresiz nafaka mağduru olduğunu iddia eden erkeklerin; kaç kişi oldukları ve nasıl bir mağduriyet yaşadıklarını yıllardır öğrenemedik. Bu konuda güvenilir hiçbir bilgi ve veri yok. Ama aksini gösteren çok sayıda rapor var; Türkiye’de nafaka sorunu yaşayanlar kadınlar ve çocuklardır.
  • İştirak nafakası, erkeklerin çocuklarına ödedikleri nafakadır. İktidarın hazırladığı taslakta nafakada süre sınırının çocuklar için de geçerli olacağı söyleniyor. Yani üniversitede okuyan çocukların nafakası da kesilecek! Hükümet çocuklarına dahi nafaka ödemek istemeyen erkekleri koruyor.Bu tasarı yasalaşırsa, erkekler hızlıca boşanacak ve evliliğin getirdiği tüm sorumluluklarından kurtulacak; babalık görevi dahil…
  • Yoksulluk nafakası, çalışmayan, yeterli bir geliri ve birikimi olmayan, boşanmada ağır kusuru bulunmayan ve boşanmayla yoksulluğa düşeceği tespit edilen eşe bağlanıyor. Bağlanan nafaka miktarları yetersiz ve nafakaların tahsilinde sayısız sorunlar yaşanıyor. Nafakalarının %66’sı ödenmiyor.Yoksulluk nafakası ortalaması 262 TL, üstelik bu iki yıl öncesinin ortalaması….
  • Süresiz nafaka diye bir şey yok: Nafaka kadının çalışmaya başlaması, yeniden evlenmesi veya bir başkasıyla fiilen evli gibi yaşaması, kadına miras kalması gibi durumlarda kesiliyor. Bir gün evli kalıp ömür boyu nafaka ödediğini iddia eden erkekleri TÜİK verileri bile yalanlıyor. Bir avuç spekülasyoncunun asılsız iddialarına dayanılarak milyonlarca kadının hakkının gasp edilmesini kabul etmeyeceğiz.
  • Diyanet İşleri Başkanlığı yayınlarında; yoksulluk nafakasının 3 aydan sonrasının haram olduğu, iştirak nafakasının kız çocukları için 9 yaşa oğlan çocukları için 12 yaşa kadar ödenmesinin caiz olduğu belirtiyor. Diyanet’in dile getirdiği yaşlara dikkat edin! Sıra Medeni Yasa’daki evlenme yaşına mı geldi? Yakında, evlenme yaşının kız çocuklar için 9, oğlan çocuklar için 12 olması yönünde bir yasa teklifiyle mi karşılaşacağız? 

AÇIKLAMANIN TAMAMI:

17 Şubat 1926 tarihinde, laiklik ve kadın haklarının temeli olan Medeni Yasa kabul edilmişti. 96 yıl önce atılan bu dev adım, Kadın hareketinin büyük çabasıyla, 1 Ocak 2002 tarihinde taçlandırıldı. Aile reisi erkektir ifadesi yasadan çıkarılarak, eşitliğe dayalı demokratik aile yapısının yerleşmesinde önemli bir adım atıldı. Haklar ve sorumluluklarda eşitlik getirildi. Evlilik sona erdiğinde, evlilik süresince edinilen malların eşit paylaşılması kabul edildi.

Geçtiğimiz 10 yıl zarfında, dini nikahtan önce belediye nikahının yapılması zorunluluğunun fiilen kaldırılması, Müftülük nikahının yasalaşması gibi adımlarla Medeni Yasa’nın, laiklik ilkesini ve kadın erkek eşitliğini garanti altına alan niteliği aşındırıldı. 

2016 yılında TBMM Boşanma Komisyonu’nun raporunda yer verilen, o dönemde de kadın örgütlerinin karşı çıktığı pek çok yasal değişiklik önerisi, bugün hayata geçirilmekle kalmıyor, üzerlerine yenileri ekleniyor. Bugün, o raporda yer alan ve kadın hakları aleyhine olan önerilerin çok daha fazlasının Meclis’e getirilmesi söz konusu. Kamuoyunda daha çok, yoksulluk nafakasının evlilik süresine bağlanması üzerinden konuşulan bu sözüm ona “reform” paketi, nafaka hakkının sınırlandırılması dışında, eşitlik aleyhine vahim iki başlık daha içeriyor: Aile arabuluculuğu ve boşanmanın kolaylaştırılması.

Aile arabuluculuğunun uygulamada alacağı biçimin, kadınları içinde şiddet olan evliliklere mahkûm kılacağı çok açık. Kadınlar zaten yuvayı yıkma suçlaması, dul kadın yaftası gibi onlarca faktörün baskısıyla ve hepsinden önemlisi çocuklarıyla birlikte beş parasız kalma riski yüzünden, kelimenin tam anlamıyla bıçak kemiğe dayanmadığı sürece boşanmıyor. Kadın erkek eşitsizliğinin bu kadar yakıcı olduğu, kadınların eğitim ve istihdama katılım konusunda büyük engellerle karşılaştığı ülkemizde, aile arabuluculuğu baştan eşitsiz bir ilişki üzerinden başlayacak, süreçte güçlü olan taraf yani erkek ve gelenek/görenek/dini teamüller anlaşma sonucunu belirleyecektir. Devlet kendi eliyle kadınları güçsüzleştirecek bir adım atamaz, atmamalıdır. Öte yandan, kadın cinayetlerinin sıklıkla boşanma sürecinde veya sonrasında gerçekleştiği, kadınların çantalarında koruma kararı olduğu halde katledildikleri gerçeği dikkate alınırsa, arabuluculuk sürecinde kadınların can güvenliği büyük bir risk altında olacaktır. Devletin kolluk kuvvetlerinin dahi sağlamakta yetersiz kaldığı can güvenliğini, özel aile arabuluculuğu bürolarının sağlaması beklenemez. Bu adım, aile hukukunun özelleştirilmesi sonucunu doğuracak, çok hukukluluğun önünü açacak, hukuk devleti ve laiklik ilkesini aşındıracak.

Yargı yükünü hafifletmek bahanesi ile sunulan, boşanmanın kolaylaştırılması yönünde yapılacak değişiklikler de yine kadınları ev içinde şiddete mahkûm etmek sonucunu doğuracaktır. Boşanma bir dilekçeyle “hızlıca” gerçekleştikten sonra; nafaka, evlilik sırasında edinilmiş malların paylaşımı ve tazminat gibi taleplere ilişkin ayrı dava açılsın demek ve bunları boşanma davasından ayırmak kadınların bu ekonomik haklarını elde etmelerini bile bile zorlaştırmak anlamına gelir. Boşanma davası sürecinde ödenen tedbir nafakası ise hepten buharlaşır. Boşanma davalarının uzun sürmesinin nedeni, zaten, erkeklerin bu ekonomik hakları vermek istememesidir. Yani yargıyı meşgul eden kadınlar değil erkeklerdir. Aynı yavaş işleyen yargı sistemi içinde, tüm yükü kadınlara bırakarak, kadınların yılması ve ekonomik haklarından vazgeçmesini istiyorlar. Kadınlar bir an önce kurtulmak için çoğu zaman nafakadan vazgeçiyor zaten. Yapılmak istenen bu değişikliğin sonucu, erkekler için boşanmanın kolaylaştırılması, kadınlar için imkansız hale getirilmesi olacak. Ayrıca yargının yavaş işlemesi gibi yılların yapısal sorununun faturası neden kadınlara çıkartılıyor?

Nafaka hakkının süreye bağlanarak sınırlandırılması, tıpkı İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik gerçekdışı karalamalar gibi, büyük bir manipülasyon bulutu içinde gözden kaçırılmaya çalışılıyor. Süresiz nafaka mağduru olduğunu iddia eden erkeklerin; kaç kişi oldukları ve nasıl bir mağduriyet yaşadıklarını yıllardır öğrenemedik. Bu konuda güvenilir hiçbir bilgi ve veri yok; varsa da, kamuoyuyla paylaşılmadı. Ayrıca bu sözde mağdurların, hangi nafakadan söz ettiklerini de hiçbirimiz bilmiyoruz. Çocuklar için ödenen iştirak nafakası da sanki kadına ödeniyormuş gibi anlatılıyor. Oysa bildiğiniz gibi yoksulluk nafakası, çalışmayan, yeterli bir geliri ve birikimi olmayan, boşanmada ağır kusuru bulunmayan ve boşanmayla yoksulluğa düşeceği tespit edilen eşe bağlanıyor. Adı üzerinde yoksulluk nafakası ve ağırlıklı olarak ev kadınları için. Özellikle tek seçenek olarak evlilik sunulduğu için eğitim hakkını kullanamamış, meslek sahibi olamamış; meslek sahibi olsa da çalışmasına izin verilmemiş ya da evin tüm yükü üzerinde olduğundan mesleğini yapamamış kadınlar için bir destek. Nafaka bu kadınlar için, boşanma sonrasında hayata tutunabilmenin tek seçeneği.

Kadınlara ödeniyormuş gibi bir algı yaratılmaya çalışılan iştirak nafakasıysa, erkeklerin çocuklarına ödedikleri nafakadır. İktidarın hazırladığı taslakta nafakada süre sınırının çocuklar için de geçerli olacağı söyleniyor. Mevcut Medeni Yasa’da 18 yaşını doldurmuş ya da evlenmiş çocukların nafakaları kesiliyor. 18 yaşını tamamlamış çocukların eğitim hayatları boyunca nafaka devam edebiliyor. Mevcut durumda bile 18 yaş sonrası nafaka çok zor bağlanıyor. Şimdi bu taslakla, üniversite okuyan çocukların nafakasına da göz konmuş durumda. Açıkça görüyoruz ki hükümet çocuklarına dahi nafaka ödemek istemeyen erkekleri koruyor. Bu tasarı sayesinde, erkekler hızlıca boşanacak ve evliliğin getirdiği tüm sorumluluklarından kurtulacak; babalık görevi dahil…

Araştırmalara göre, Türkiye’de nafaka sorunu yaşayanlar kadınlar ve çocuklardır. Hakkettiği halde birçok kadına nafaka bağlanmıyor ya da şiddet tehdidi ile kadınlar bu haklarından vazgeçiriliyor. Bağlanan nafaka miktarları da yetersiz ve nafakaların tahsilinde sayısız sorunlar yaşanıyor. Bu konuda çeşitli baroların ve kurumların yaptığı çok sayıda araştırma mevcut. Hükümetin açıkladığı veriye göre de, yoksulluk nafakalarının %66’sı ödenmiyor. Erkeklerin mağduru olduğunu iddia ettikleri nafaka miktarıysa, yoksulluk sınırının yanından bile geçmiyor. Ortalama nafaka 262 TL. Bu da iki yıl öncesinin ortalaması….

İddia edildiği gibi “süresiz nafaka” diye bir şey yok. Nafaka kadının çalışmaya başlaması, yeniden evlenmesi veya bir başkasıyla fiilen evli gibi yaşaması, kadına miras kalması gibi durumlarında kesiliyor. Bir gün evli kalıp ömür boyu nafaka ödediğini iddia eden erkekleri TÜİK verileri bile yalanlıyor. 2020 yılında açıklanan TÜİK verilerine göre, Türkiye’deki boşanmaların sadece %2,2si bir yıldan az süren evlilikleri kapsıyor. Bu kadar küçük bir oran, üstelik bu boşanmalarda nafakaya hükmedilmiş mi o bile belli değilken, nasıl oluyor da neredeyse tüm Türkiye’deki boşanmış erkekleri etkiliyor! Üç beş tane içeriği açıklanmayan nafaka dosyasına dayanılarak milyonlarca kadının hakkının gasp edilmesi, bir avuç spekülasyoncunun asılsız iddialarının dikkate alınması kabul edilemez. Bunu yapmak, kadınları görmezden gelmektir: Kadınların dosyalar dolusu nafaka mağduriyeti hikayesini televizyonlarda, gazetelerde, sosyal medyada anlatmıyor olmaları, sandık başına gittiklerinde bu konuda kimin ne yaptığını unutacakları anlamına gelmiyor.

Soruyoruz; Ülkenin bunca adalet ve yoksulluk sorunu varken hükümetin derdi neden Medeni Yasa ve kadınların nafaka hakkıdır? Bir önemli sorumuz daha var. Ülkenin yarısı olan kadınların haklarının konuşulduğu bir masada, bir bağımsız kadın örgütü veya baro yokken, neden Diyanet İşleri Başkanlığı vardı? Ki o Diyanet İşleri Başkanlığı yayınlarında, kadınlara ödenen yoksulluk nafakasının, 3 aydan sonrasının, haram olduğunu söylüyor. Bununla da kalmıyor, iştirak nafakasının, kız çocukları için 9 yaşa, erkek çocuklar için 12 yaşa kadar ödenmesinin caiz olduğunu belirtiyor. Diyanetin dile getirdiği yaşlara dikkat edin! Siz de, sıra Medeni Yasa’nın evlenme yaşı hakkındaki hükümlerine mi geldi diye sormuyor musunuz? Yoksa, yakında, evlenme yaşının kız çocuklar için 9 ve erkek çocuklar için 12 olması yönünde bir yasa teklifi mi göreceğiz, gene bir gece yarısı? Görürsek şaşırmayalım. Çünkü bizler bu çatı altında çocuk tacizi hakkında “bir kereden bir şey olmaz” diyen Aile bakanı, “küçüğün rızası vardı” diyen Adalet Bakanı gördük. Tam bu sebeple, bu cümleyi kuran kişinin yeniden Adalet Bakanı yapılması, bu ülkedeki tüm kadınlar ve çocuklar açısından son derece tedirgin edici.

Tüm topluma ve geleceğin iktidarına talip siyasi partilerin yarın buluşacak olan liderlerine buradan yeniden sesleniyoruz: Kadın erkek eşitliği için, sözde kalmayan, birbirini destekleyen bütüncül sosyal ve ekonomik politikalar uygulamak zorunlu ve acil. Yirmi yılda eşitlik ve laiklik adına kaybettiğimiz çok şey var. Bizim, ülke için acil yapılacaklar listemizde 3 Y değil 5 Y var. Bunlar “yoksulluk, yolsuzluk ve yasaklar” ile aynı derecede önemli YAŞAM TARZI ve YAŞAM HAKKI. Kaç çocuk doğuracağımıza, kaç yaşında evleneceğimize, etek boyumuza müdahale edilerek eşitlik yolculuğumuz sekteye uğratıldı, hatta geriye döndürüldü. Her gün en az üç kadın öldürülüyor, bir o kadarımız şüpheli şekilde hattan koparılıyoruz. Kadın cinayetlerine ve şüpheli ölümlerine dair bir önlem alınmadığı gibi etkin soruşturma da yapılmıyor, pek çok durum cezasızlıkla sonuçlanıyor. Bu nedenle, eşit temsil ve şiddetsiz yaşam hakkımıza yer vermeyen, EŞİK olarak açıkladığımız 5 acil talebimizi dikkate almayan hiçbir mutabakat metni kadınlara güven vermeyecektir.

Biz kadınların acil yapılacaklar listesinde tüm zamanlarda kocaman bir E; yani cinsiyet EŞİTLİĞİNİN hayata geçirilmesi var.

Şimdi bugün; özgür, eşit ve asgari demokratik müzakere koşulları sağlanıncaya kadar; YASALARA, ANAYASAYA, MEDENİ YASA’YA ve NAFAKA HAKKIMA DOKUNMA; UYGULA diyoruz. Herkesi bu çağrımıza kulak vermeye çağırıyoruz.

11 Şubat 2022

EŞİK – Eşitlik İçin Kadın Platformu

Site içi arama
copyright