9. YARGI PAKETİ VE “ETKİ AJANLIĞI” SUÇUNA DAİR DEĞERLENDİRME
14Mayıs2024,Salı
A. GİRİŞ
ANKA Haber Ajansı’nın 10 Mayıs 2024 tarihli haberine göre, kamuoyuna 9. Yargı Paketi adı altında sunulacak kanun teklifinde birçok maddede değişiklik yapılması öngörülürken Yeni Şafak ve Sabah gazetelerinde önceden haberleşen “etki ajanlığının” da TCK 339. Maddesinden sonra gelmek üzere “Diğer Faaliyetler” adı altında yeni bir suç ihdas edilerek düzenlenmesi önerilmiştir.
Söz konusu suç tipinin Anayasa, ceza hukuku, temel hak ve özgürlükler ile hukuk devleti açısından taşıdığı sakınca ve çelişkileri detaylıca incelemek gerekmektedir.
Öncelikle MİT’e göre etki ajanlığı şu şekilde tanımlanmaktadır:
“Düşman topraklarında Etki (Nüfuz) operasyonları yürüten; fikri yapısı, kariyeri, pozisyonu ve kişiliği itibariyle, fert ve toplumlar üzerinde görüş oluşturma, mevcut görüşü güçlendirme ya da değiştirme imkan ve kabiliyetini haiz (görüş lideri) ajan.”[1]
Etki operasyonu ise şöyle tanımlanmaktadır:
“Düşman bir ülkedeki etki ajanları aracılığıyla, iç ve dış politikayı yürüten insanları istenen yönde etkilemeyi hedefleyen operasyon. Eski tabirle “Nüfuz veya Enflüanz Operasyonu”dur.[2]
Anılan kanun teklifinde ise “Diğer Faaliyetler” suçu şu şekilde kaleme alınmıştır:
“Diğer faaliyetler Madde 339/A- (1) Bu Bölümde düzenlenen suçları oluşturmamak kaydıyla, Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda;
a) Türk vatandaşları veya kurum ve kuruluşları ya da Türkiye’de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapan veya yaptıranlar,
b) Türkiye’de suç işleyenler,
hakkında, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir. Fiilin, bu Bölümde düzenlenen suçlar dışında başka bir suç oluşturması halinde hem bu suçtan hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur.
(2) Fiil, savaş sırasında işlenmiş veya Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeyle karşı karşıya bırakmış ise faile sekiz yıldan oniki yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suçun, milli güvenlik açısından stratejik önemi haiz birimler ile proje, tesis ve hizmetleri yerine getiren kurum ve kuruluşlarda görev yapanlar tarafından işlenmesi halinde verilecek ceza bir kat artırılır.
(4) Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.”
B. HUKUK TEKNİĞİ VE REJİMİ AÇISINDAN GENEL DEĞERLENDİRME
Teklifin genel gerekçesinde; kişilerin fiziki güvenlik kadar hukuki güvenliğe de ihtiyacı olduğu vurgulanmış, hukuki güvenliğin ve hukuk devletinin en önemli unsurlarından olan hukuki belirliliğe önem atfedilmiştir.
Kanunun lafzi yorumunda, suç başlığında ve içeriğinde unsur tanımlamasında dahi birden çok belirsizlik mevcutken hukuki belirlilik ve güvenlikten bahsedilemeyeceği açıktır.
Ceza hukukunun en temel ve sıkı ilkelerinden biri suçun kanuniliği ilkesidir. Bu ilkeye göre; kişi hangi eyleminin suç olduğunu tereddütsüz biçimde anlayabilmelidir. Bu kadim ilke, keyfi cezalandırmanın ve soruşturulmanın önündeki en büyük engellerdendir. Hukuk tarihi ve deneyimi, uzun süren “özgürlük mü güvenlik mi” dengesinde hukuki belirlilik ve öngörülebilirliği denge ve denetlemenin bir unsuru yapmış ve de her iki temel haktan birbiri için feragatte bulunmamıştır.
Tüm dünyada, farklı iktidarların yeniden yükselen “önce güvenlik/öncelikle güvenlik” söyleminin farklı etmenlerle yeniden öncelik kazanıyor olması, insanlık ve hukuk tarihinin temel değerlerini“düşman ceza hukukuna”feda etmenin gerekçesi olamaz ve olmamalıdır.
Her farklı, aykırı, istenmeyen veya çatışan düşünce bir ajanlık faaliyeti değildir, olamaz. Her fikir, devlet politikasını destekleyemez, devlet politikasıyla uyuşamaz. Böyle bir devlet ne demokratik ne de çoğulcu olabilir.
“Devletçi” bakış açısı da bu düzenleme nazara alındığında zarar görmeye mahkumdur. Zira bu düzenleme devletin yönetim şekline dair fikir dahi öne sürmeyi, politika oluşturmayı, en temel siyasi faaliyetleri dahi askıya almaya ehildir. Düzenleme, kapalı toplum ve “tek tip” düşüncenin oluşturulmasının en somut örneğidir ve benimsenen hukuk devleti rejimi ile kökten ayrışmıştır.
Düşünce hürriyeti; mutlak suretle dokunulamaz temel haklardan olup, söz konusu düzenleme ile düşünmenin açıklanmasından öte düşüncenin “ajanlık” olup olmadığı kuşkusu ve oto sansürünün doğacağı açıktır.
En net ifadeyle; bu düzenleme bir rejim tercihidir. Tercih; cumhuriyetçi, demokratik, sosyal, laik hukuk devleti ise bu düzenlemenin teklifi dahi mümkün değildir şayet tercih istihbarat devleti-kapalı toplum olmaksa bu teklifin tarihsel birikim ve yürürlükteki hukuk düzenince yine geçerliliği ve karşılığı bulunmamaktadır.
C. SUÇUN UNSURLARI YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRME
Suçun kanuniliği ilkesi uyarınca; suçun oluşumuna dair tüm unsurlar tereddütsüz bir biçimde belirli olmalıdır.
Teklifte etki ajanlığı doğrudan ifade edilmese de suçun, TCK’nın Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk Bölümünde düzenlenmesi ile hedeflenenin etki ajanlığını suç olarak tanımlamak olduğu yasa koyucunun iradesinden ve açıklamalardan anlaşılmaktadır.
Suçun maddi unsuru olarak düzenlenen“Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda
a) Türk vatandaşları veya kurum ve kuruluşları ya da Türkiye’de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapan veya yaptıranlar,
b) Türkiye’de suç işleyenlerkavramlarından ne anlaşılması gerektiği tamamen muğlaktır.
Öncelikle devletin güvenliği, iç ve dış siyasal yararları gibi kavramları son derece görece olup tanımlanması son derece güçtür.
Yasa koyucunun gerekçesinde tanımlamaya gayret ettiği;“Devletin güvenliği” kavramı, Devletin varlığının korunmasını ve tehlikeyle karşı karşıya bırakılmamasını ifade etmektedir. Devletin varlığını tehlikeye düşürebilecek nitelikteki eylemler, Devletin güvenliğini ihlal etmektedir. Devletin iç ve dış siyasal yararları ile güvenliği arasında sıkı bir ilişki bulunduğu bilinmektedir. Nitekim yararlarını koruyamayan Devletin, güvenliği de tehlikeye düşebilecektirşeklindeki yaklaşım her türlü düşünceyi, siyasal ve hak savunuculuğu faaliyetini düşman ceza hukuku içerisinde tanımlaması mümkün ve olasıdır.
Nitekim teklif gerekçesinde de; iç ve dış siyasal yararlar öyle geniş tutulmuştur ki; her türlü aktüel konu, doğası gereği bu menfaatlerle yakın ilişki içerisindedir. İktisadi, mali, teknolojik, kamu sağlığı, siber alan, kritik alt yapılar, enerji ve kültür ve “gibi” diğer yararlar suçun maddi konusunu oluşturabilmektedir.
Yabancı bir devletin veya organizasyonunun stratejik çıkarlarını bu teklife göre kim belirleyecektir? Hükümet mi, Milli Güvenlik Kurulu mu, Milli İstihbarat Teşkilatı mı stratejik çıkarları belirlemede ve kamuoyuna liste halinde yayınlamada yetkili olacaktır? Yabancı bir organizasyondan ne kast edilmektedir, bir şeyin organizasyon olabilmesi için kaç kişiye gereksinim duyulur gibi soruların cevabı yoktur. Gerekçede, Türk hukukuna göre kurulmamış hatta hiçbir devlet düzenine tabi olmayan yapılar dahi suçun unsuru haline getirilebilmektedir. Teklifin ruhu ve mantığına göre şöyle bir önerme suç isnadı altında bulunmak için yeterlidir: Türk aile yapısında ailenin yalnızca kadın ve erkekten oluşacağı kabulüyle, LGBTİ+ dernekleri etki ajanı olmakla suçlanabilecektir veya kadının evlenmeden önceki soyadını taşıyabileceği yönünde çalışmalar yapan kadın dernekleri, bu argümanlarını savunurken Alman Medeni Kanunu’nu örnek gösterdikleri zaman, ajanlıkla suçlanabilecektir.
Hukuk; tanımlanamayanı ve belirsizliği kabul edemez.
Yine benzer şekilde teklifin 3. Fıkrasında yer alan“Suçun, milli güvenlik açısından stratejik önemi haiz birimler ile proje, tesis ve hizmetleri yerine getiren kurum ve kuruluşlarda görev yapanlar tarafından işlenmesi halinde verilecek ceza bir kat artırılır.”Önermesine göre; bu birimler, projeler, tesis ve hizmetlerin içeriğini belirlemeye kim yetkilidir, toplum veya suç isnadı altında bulunan kişi bu tanımlamalardan nasıl haberdar olabilir?
Son olarak savaş, hukuki bir statüyü ifade ederken savaş hazırlığı, savaş etkinliği ve askeri hareketlerin belirli bir tanımının ve hukuki karşılığının bulunmadığı göz ardı edilmemelidir
D. TEKLİFİN TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERLE-ANAYASA HÜKÜMLERİ BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Yukarıda detaylı olarak açıklandığı üzere Teklif, Anayasa’nın 2. Maddesinde yer alan demokratik, laik, sosyal hukuk devleti ilkesine; bağlantılı olarak Anayasa’nın 4,5,6 . maddelerine; temel hak ve hürriyetlerin kullanımına dair 13 ,14 ve 15. maddelerine açıkça aykırıdır.
Diğer yandan teklif Anayasa madde 38’de yer alan suçun kanuniliği ilkesine de açıkça aykırıdır.
Teklifin, temel haklardan olan düşünce, ifade ve basın özgürlüğünü sekteye uğratacak nitelikte olduğu açık olup, Anayasa’nın 25-26-27-28. maddelerine, siyasal faaliyette bulunma hakkını düzenleyen 67. Maddeye; dernek kurma ve toplantı haklarını düzenleyen Anayasa’nın 33. Ve 34. Maddelerine açıkça aykırıdır.
E. SONUÇ VE ÖNERİ
Teklifin, hukuka aykırılığı ve mevcut hukuk düzeninde karşılığının bulunmadığı açıktır, bu kapsamda Eşitlik İçin Kadın Platformu olarak bizler; demokratik, özgürlükçü, insan haklarına dayalı bir hukuk devleti isteyen herkesi, Baroları, Meslek Odalarını, Sivil Toplum Kuruluşlarını ve hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm siyasi partileri bu teklifin karşısında güçlü şekilde durmaya, teklifin TBMM’ye dahi gelmeden geri çekilmesi için bir araya gelmeye davet ediyor ve özgürlüğü hiçe sayan bu düzenlemenin bir daha hiç geri gelmemek üzere çekildiğinin açıklanmasını ilgililerden bekliyoruz.
9. YARGI PAKETİ VE “ETKİ AJANLIĞI” SUÇUNA DAİR DEĞERLENDİRME
A. GİRİŞ
ANKA Haber Ajansı’nın 10 Mayıs 2024 tarihli haberine göre, kamuoyuna 9. Yargı Paketi adı altında sunulacak kanun teklifinde birçok maddede değişiklik yapılması öngörülürken Yeni Şafak ve Sabah gazetelerinde önceden haberleşen “etki ajanlığının” da TCK 339. Maddesinden sonra gelmek üzere “Diğer Faaliyetler” adı altında yeni bir suç ihdas edilerek düzenlenmesi önerilmiştir.
Söz konusu suç tipinin Anayasa, ceza hukuku, temel hak ve özgürlükler ile hukuk devleti açısından taşıdığı sakınca ve çelişkileri detaylıca incelemek gerekmektedir.
Öncelikle MİT’e göre etki ajanlığı şu şekilde tanımlanmaktadır:
“Düşman topraklarında Etki (Nüfuz) operasyonları yürüten; fikri yapısı, kariyeri, pozisyonu ve kişiliği itibariyle, fert ve toplumlar üzerinde görüş oluşturma, mevcut görüşü güçlendirme ya da değiştirme imkan ve kabiliyetini haiz (görüş lideri) ajan.”[1]
Etki operasyonu ise şöyle tanımlanmaktadır:
“Düşman bir ülkedeki etki ajanları aracılığıyla, iç ve dış politikayı yürüten insanları istenen yönde etkilemeyi hedefleyen operasyon. Eski tabirle “Nüfuz veya Enflüanz Operasyonu”dur.[2]
Anılan kanun teklifinde ise “Diğer Faaliyetler” suçu şu şekilde kaleme alınmıştır:
“Diğer faaliyetler Madde 339/A- (1) Bu Bölümde düzenlenen suçları oluşturmamak kaydıyla, Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda;
a) Türk vatandaşları veya kurum ve kuruluşları ya da Türkiye’de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapan veya yaptıranlar,
b) Türkiye’de suç işleyenler,
hakkında, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir. Fiilin, bu Bölümde düzenlenen suçlar dışında başka bir suç oluşturması halinde hem bu suçtan hem de ilgili suçtan dolayı ayrı ayrı cezaya hükmolunur.
(2) Fiil, savaş sırasında işlenmiş veya Devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askerî hareketlerini tehlikeyle karşı karşıya bırakmış ise faile sekiz yıldan oniki yıla kadar hapis cezası verilir.
(3) Suçun, milli güvenlik açısından stratejik önemi haiz birimler ile proje, tesis ve hizmetleri yerine getiren kurum ve kuruluşlarda görev yapanlar tarafından işlenmesi halinde verilecek ceza bir kat artırılır.
(4) Bu suçtan dolayı kovuşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.”
B. HUKUK TEKNİĞİ VE REJİMİ AÇISINDAN GENEL DEĞERLENDİRME
Teklifin genel gerekçesinde; kişilerin fiziki güvenlik kadar hukuki güvenliğe de ihtiyacı olduğu vurgulanmış, hukuki güvenliğin ve hukuk devletinin en önemli unsurlarından olan hukuki belirliliğe önem atfedilmiştir.
Kanunun lafzi yorumunda, suç başlığında ve içeriğinde unsur tanımlamasında dahi birden çok belirsizlik mevcutken hukuki belirlilik ve güvenlikten bahsedilemeyeceği açıktır.
Ceza hukukunun en temel ve sıkı ilkelerinden biri suçun kanuniliği ilkesidir. Bu ilkeye göre; kişi hangi eyleminin suç olduğunu tereddütsüz biçimde anlayabilmelidir. Bu kadim ilke, keyfi cezalandırmanın ve soruşturulmanın önündeki en büyük engellerdendir. Hukuk tarihi ve deneyimi, uzun süren “özgürlük mü güvenlik mi” dengesinde hukuki belirlilik ve öngörülebilirliği denge ve denetlemenin bir unsuru yapmış ve de her iki temel haktan birbiri için feragatte bulunmamıştır.
Tüm dünyada, farklı iktidarların yeniden yükselen “önce güvenlik/öncelikle güvenlik” söyleminin farklı etmenlerle yeniden öncelik kazanıyor olması, insanlık ve hukuk tarihinin temel değerlerini“düşman ceza hukukuna”feda etmenin gerekçesi olamaz ve olmamalıdır.
Her farklı, aykırı, istenmeyen veya çatışan düşünce bir ajanlık faaliyeti değildir, olamaz. Her fikir, devlet politikasını destekleyemez, devlet politikasıyla uyuşamaz. Böyle bir devlet ne demokratik ne de çoğulcu olabilir.
“Devletçi” bakış açısı da bu düzenleme nazara alındığında zarar görmeye mahkumdur. Zira bu düzenleme devletin yönetim şekline dair fikir dahi öne sürmeyi, politika oluşturmayı, en temel siyasi faaliyetleri dahi askıya almaya ehildir. Düzenleme, kapalı toplum ve “tek tip” düşüncenin oluşturulmasının en somut örneğidir ve benimsenen hukuk devleti rejimi ile kökten ayrışmıştır.
Düşünce hürriyeti; mutlak suretle dokunulamaz temel haklardan olup, söz konusu düzenleme ile düşünmenin açıklanmasından öte düşüncenin “ajanlık” olup olmadığı kuşkusu ve oto sansürünün doğacağı açıktır.
En net ifadeyle; bu düzenleme bir rejim tercihidir. Tercih; cumhuriyetçi, demokratik, sosyal, laik hukuk devleti ise bu düzenlemenin teklifi dahi mümkün değildir şayet tercih istihbarat devleti-kapalı toplum olmaksa bu teklifin tarihsel birikim ve yürürlükteki hukuk düzenince yine geçerliliği ve karşılığı bulunmamaktadır.
C. SUÇUN UNSURLARI YÖNÜNDEN DEĞERLENDİRME
Suçun kanuniliği ilkesi uyarınca; suçun oluşumuna dair tüm unsurlar tereddütsüz bir biçimde belirli olmalıdır.
Teklifte etki ajanlığı doğrudan ifade edilmese de suçun, TCK’nın Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk Bölümünde düzenlenmesi ile hedeflenenin etki ajanlığını suç olarak tanımlamak olduğu yasa koyucunun iradesinden ve açıklamalardan anlaşılmaktadır.
Suçun maddi unsuru olarak düzenlenen“Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda
a) Türk vatandaşları veya kurum ve kuruluşları ya da Türkiye’de bulunan yabancılar hakkında araştırma yapan veya yaptıranlar,
b) Türkiye’de suç işleyenlerkavramlarından ne anlaşılması gerektiği tamamen muğlaktır.
Öncelikle devletin güvenliği, iç ve dış siyasal yararları gibi kavramları son derece görece olup tanımlanması son derece güçtür.
Yasa koyucunun gerekçesinde tanımlamaya gayret ettiği;“Devletin güvenliği” kavramı, Devletin varlığının korunmasını ve tehlikeyle karşı karşıya bırakılmamasını ifade etmektedir. Devletin varlığını tehlikeye düşürebilecek nitelikteki eylemler, Devletin güvenliğini ihlal etmektedir. Devletin iç ve dış siyasal yararları ile güvenliği arasında sıkı bir ilişki bulunduğu bilinmektedir. Nitekim yararlarını koruyamayan Devletin, güvenliği de tehlikeye düşebilecektirşeklindeki yaklaşım her türlü düşünceyi, siyasal ve hak savunuculuğu faaliyetini düşman ceza hukuku içerisinde tanımlaması mümkün ve olasıdır.
Nitekim teklif gerekçesinde de; iç ve dış siyasal yararlar öyle geniş tutulmuştur ki; her türlü aktüel konu, doğası gereği bu menfaatlerle yakın ilişki içerisindedir. İktisadi, mali, teknolojik, kamu sağlığı, siber alan, kritik alt yapılar, enerji ve kültür ve “gibi” diğer yararlar suçun maddi konusunu oluşturabilmektedir.
Yabancı bir devletin veya organizasyonunun stratejik çıkarlarını bu teklife göre kim belirleyecektir? Hükümet mi, Milli Güvenlik Kurulu mu, Milli İstihbarat Teşkilatı mı stratejik çıkarları belirlemede ve kamuoyuna liste halinde yayınlamada yetkili olacaktır? Yabancı bir organizasyondan ne kast edilmektedir, bir şeyin organizasyon olabilmesi için kaç kişiye gereksinim duyulur gibi soruların cevabı yoktur. Gerekçede, Türk hukukuna göre kurulmamış hatta hiçbir devlet düzenine tabi olmayan yapılar dahi suçun unsuru haline getirilebilmektedir. Teklifin ruhu ve mantığına göre şöyle bir önerme suç isnadı altında bulunmak için yeterlidir: Türk aile yapısında ailenin yalnızca kadın ve erkekten oluşacağı kabulüyle, LGBTİ+ dernekleri etki ajanı olmakla suçlanabilecektir veya kadının evlenmeden önceki soyadını taşıyabileceği yönünde çalışmalar yapan kadın dernekleri, bu argümanlarını savunurken Alman Medeni Kanunu’nu örnek gösterdikleri zaman, ajanlıkla suçlanabilecektir.
Hukuk; tanımlanamayanı ve belirsizliği kabul edemez.
Yine benzer şekilde teklifin 3. Fıkrasında yer alan“Suçun, milli güvenlik açısından stratejik önemi haiz birimler ile proje, tesis ve hizmetleri yerine getiren kurum ve kuruluşlarda görev yapanlar tarafından işlenmesi halinde verilecek ceza bir kat artırılır.”Önermesine göre; bu birimler, projeler, tesis ve hizmetlerin içeriğini belirlemeye kim yetkilidir, toplum veya suç isnadı altında bulunan kişi bu tanımlamalardan nasıl haberdar olabilir?
Son olarak savaş, hukuki bir statüyü ifade ederken savaş hazırlığı, savaş etkinliği ve askeri hareketlerin belirli bir tanımının ve hukuki karşılığının bulunmadığı göz ardı edilmemelidir
D. TEKLİFİN TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERLE-ANAYASA HÜKÜMLERİ BAKIMINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ
Yukarıda detaylı olarak açıklandığı üzere Teklif, Anayasa’nın 2. Maddesinde yer alan demokratik, laik, sosyal hukuk devleti ilkesine; bağlantılı olarak Anayasa’nın 4,5,6 . maddelerine; temel hak ve hürriyetlerin kullanımına dair 13 ,14 ve 15. maddelerine açıkça aykırıdır.
Diğer yandan teklif Anayasa madde 38’de yer alan suçun kanuniliği ilkesine de açıkça aykırıdır.
Teklifin, temel haklardan olan düşünce, ifade ve basın özgürlüğünü sekteye uğratacak nitelikte olduğu açık olup, Anayasa’nın 25-26-27-28. maddelerine, siyasal faaliyette bulunma hakkını düzenleyen 67. Maddeye; dernek kurma ve toplantı haklarını düzenleyen Anayasa’nın 33. Ve 34. Maddelerine açıkça aykırıdır.
E. SONUÇ VE ÖNERİ
Teklifin, hukuka aykırılığı ve mevcut hukuk düzeninde karşılığının bulunmadığı açıktır, bu kapsamda Eşitlik İçin Kadın Platformu olarak bizler; demokratik, özgürlükçü, insan haklarına dayalı bir hukuk devleti isteyen herkesi, Baroları, Meslek Odalarını, Sivil Toplum Kuruluşlarını ve hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm siyasi partileri bu teklifin karşısında güçlü şekilde durmaya, teklifin TBMM’ye dahi gelmeden geri çekilmesi için bir araya gelmeye davet ediyor ve özgürlüğü hiçe sayan bu düzenlemenin bir daha hiç geri gelmemek üzere çekildiğinin açıklanmasını ilgililerden bekliyoruz.
14 Mayıs 2024
EŞİK - Eşitlik İçin Kadın Platformu
www.esik.org.tr,iletisim@esikplatform.net
EŞİK Platform Gönüllüsü Av. Özlem Günel Tekşen tarafından hazırlanmıştır.
[1] https://www.mit.gov.tr/sozluk.html#E
[2] https://www.mit.gov.tr/sozluk.html#E